Araştırmacılar kozmosu araştırdıkça, yaşamın yapı taşları olan organik moleküller yinelenen bir tema olarak ortaya çıkıyor ve bilimin en derin sorularından bazılarının yanıtlarına işaret ediyor. Avrupa Uzay Ajansı’nın Rosetta’sı ve NASA’nın Osiris-Rex’i gibi görevlerden elde edilen verileri de içeren son araştırmalar, bu bileşiklerin evrende her yerde bulunduğunu ortaya çıkarmaya devam ediyor. Raporlara göre bu keşifler, Dünya gibi gezegenlerin, Güneş oluşmadan çok önce yaşam için gereken hammaddeleri nasıl elde etmiş olabileceğine ışık tutuyor.
Quanta Magazine’de bildirildiği üzere araştırmacılar bu moleküllerin izini yıldızlararası bulutlara, kuyruklu yıldızlara ve asteroitlere kadar sürdüler. Bu gök cisimleri biyolojik sistemleri oluşturan bileşikler için rezervuar görevi görür. Rosetta’nın 67P/Churyumov-Gerasimenko kuyruklu yıldızına yaptığı yolculukta, aralarında proteinlerin öncüsü olan glisin ve Dünya’daki biyolojik aktiviteyle ilişkili bir bileşik olan dimetil sülfürün de bulunduğu 44 farklı organik molekül tespit edildi. Bu tür bulgular, yaşamın öncüllerinin gezegenler oluşmadan çok önce uzayda var olduğunu vurguluyor.
Asteroitler ayrıca bol miktarda organik madde barındırır. Japonya’nın Hayabusa2 ve NASA’nın Osiris-Rex misyonları tarafından getirilen örnekler üzerinde yapılan araştırmalar, Ryugu ve Bennu asteroitlerinde on binlerce organik bileşiğin bulunduğunu ortaya çıkardı. Münih Teknik Üniversitesi’nden Philippe Schmitt-Kopplin’in Quanta Magazine’e yaptığı açıklamada bu durum, uzayda “hayatın ortaya çıkabileceği mümkün olan her şeyin” var olduğunu gösteriyor. Örneğin Ryugu, yaşamın yapı taşları için hayati önem taşıyan 15 amino asit üretti.
Organik moleküller iki ana yoldan oluşur: ölmekte olan yıldızlarda ve moleküler bulutlardaki buzlu toz taneciklerinde yanmaya benzer reaksiyonlar. İkinci süreçte radyasyon ve kozmik ışınlar bu buzlu tanecikler üzerinde metanol gibi moleküllerin oluşumunu tetikliyor. Araştırmalar, en basit amino asit olan glisinin bu koşullar altında oluşabileceğini gösterdi ve bu da yıldız sistemleri ortaya çıkmadan önce bile mevcut olan moleküler karmaşıklığın altını çizdi.
Yıldızların ve gezegenlerin oluştuğu bölgeler olan proto-gezegen diskleri organik bileşikler açısından zengindir. Atacama Büyük Milimetre Dizisi’nden (ALMA) yapılan gözlemler, bu disklerde metanol ve diğer molekülleri tanımladı. Hesaplamalı modeller, bu bileşiklerin gezegen oluşumunun kaotik süreçlerinden sağ çıktıklarını ve kimyasal olarak gelişmeye devam ederek yaşam potansiyelini artırdığını ileri sürüyor.
Karmaşık organiklerin keşfinin astrobiyoloji açısından derin etkileri vardır. Bu moleküller, Dünya’nın ötesindeki potansiyel yaşama işaret eden biyolojik imzalar olarak hizmet edebilir. NASA’nın Satürn’ün uydusu Titan’a yaptığı Dragonfly gibi yaklaşan görevler, hidrokarbon gölleri ve kalın atmosferler gibi yaşama elverişli ortamlardaki organik bileşikleri keşfetmeyi amaçlıyor.
Sonuçta organik kimyanın evrenselliği, yaşamın yapı taşlarının Dünya’ya özgü olmadığı fikrini güçlendiriyor ve yaşamın evrenin başka yerlerinde var olabileceğine dair umut sunuyor.