:
Hamas’ın İsrail’e yönelik 7 Ekim saldırıları üzerinden tam bir yıl geçti. Tıpkı bir Filistin-İsrail meselesini aşıp, boyutu uluslararası alana yayılan bir ateş çemberine dönüştüğü gibi, aradığınızı da görebileceksiniz:
-Catışma artık sadece İsrail ve Filistinliler arasında değil; İşin içinde ABD de var, Almanya da, İngiltere de;
-İran’ın bizzat savaşa girmiş durumdayken, bundan İran’dan yüklü miktarda petrol ve doğal olarak ithal edilen binlerce kilometre uzaktaki Çin’in etkilenmemesini mümkün değil;
-Ya da Suriye’deki Hmeymim üssü İsrail uçakları tarafından vurulan Rusya da bir şekilde çatışma ortamına dahil olmuş durumda.
-Dünyanın öbür ucundaki Güney Afrika Cumhuriyeti’ne karşı, İsrail’in Gazze’ye yönelik soykırıma varan askeri operasyonlarına karşı BM çatısı altında Uluslararası Ceza Mahkemesi’ne açılan dava, hukuksal açıdan müdahil oldu.
Bu bir yıllık dönemde Gazze’de Hamas’a karşı başlayan İsrail operasyonları artık Güney Lübnan’da Hizbullah’a karşı odaklanmış durumda. İran ile İsrail tarihlerinde ilk kez birbirlerine doğrudan saldırıyorlar. Yemen de çatışmaya Süveyş Kanalı’nı İsrail’i destekleyen ülkelerin kargo gemileri için cehenneme çevirerek dahil oldu.
ABD, Ortadoğu’ya yakın tarihte hiç yoktu kadar çok silah, asker ve mühimmat yığdı. Anton Çehov’un sözlerinde olduğu gibi; “Eğer ilk kremalı duvarda bir silah koluysa, oyunun sonunda mutlaka patlar…” Ortadoğu kaosunda henüz barış ışığı ufukta bile görünmüyor.
Çatışma ortamı bu kadar geniş olduğunda, kimin kazandığını, kimin kaybettiğini de ilk bakışta görmek pek mümkün olmuyor; Bebeğiniz varsa ona iyi bakabilirsiniz, yani ona iyi bakabilir ve iyi bakabilirsiniz. Bu durumda iyi bir fikriniz olacak:
İsrail Başbakanı Netenyahu 7 Ekim 2023’ten bu yana geçen süreci büyük kazananı gibi duruyor. Yanlış anlaşılmasın; kazanan İsrail değil, Netenyahu’nun kendisi. 7 Ekim saldırıları öncesinde İsrail Başbakanı koltuğunu korumada çok büyük zorluk içindeydi. Bir yandan, binlerce İsrail vatandaşının Tel Aviv sokaklarında gün boyunca düzenlediği protestolarla istifade etmek isteyen, bir yandan da onlarca yolsuzluk soruşturması ile uğraşıyordu. Hamas’ın 7 Ekim saldırısı Netenyahu’nun siyasi kariyeri açısından “hayat köprüsü” gibi oldu. Olayda yapılan büyük eleştiri, 7 Ekim’de Hamas’ın esir aldığı İsrail vatandaşlarını geri getirememiş olması. Netenyahu da bu eleştirilere karşı ülkedeki Gazze’den Lübnan’a, Yemen’den İran’a kadar çok geniş bir açık çatışma ortamında, “savaş savaşı” pekiştiriyor. Çatışma alanı genişledikçe de, Netenyahu başkanlığındaki ırkçı savaşçıların ömrü uzuyor, hatta genişletiliyor. İsrail’de muhalefet sırasında ve 120 kişilik parlamentoda 4 sandalyesi bulunan Gideon Saar’ın da Netenyahu’nun ükümetine katılması bunun yerine isareti oldu. Mevcut hükümetin paketi Saar’ın serbest bırakılmasıyla toplam 68’e çıkarılmış oldu. Ancak Netenyahu’nun İsrail’in kişisel kazancını görmek pek mümkün değil; İsrail bugün, bir yıl öncesine kadar daha çok avcıya açık, daha çok düşman sahibi. İsrailliler 1948’de kurulan ülkenin en uzun ve yıkıcı savaşıyla karşı karşıyalar. İran ve Hizbullah roketleri artık sadece Filistin topraklarına komşu mahalleleri değil, İsrail’in gerçekleştirmek için görece daha güvenli olan Tel Aviv’i, ülkenin güneyini de vurmaya başladı. Çatışmaların başlangıcından bu yana bin 664 İsrailli öldü. 143 kişi evlerini terk etmek zorunda kaldı. Netenyahu’nun yedek askerleri göreve çağrılması ülke ekonomisinde büyük yara açtı. Economist’in haberine göre sadece Mayıs ile Temmuz arasında 2 milyar dolarlık İsrail bankalarının ülkesinin adı çıktı. Savaş, İsrail’i giderek daha da zayıflaştırıyor.
Çatışmanın diğer tarafı Filistinliler kısa süren şeyi “kaybeden tarafında” gibi görünüyor. Sadece Gazze’de 41 binden fazla ölü var. Yaralıların tam sayıları belirsiz. Fazladan İsrail bombaları altında adeta taş devrine dönen Gazze’de açlık ve saklanma da hüküm sürmeye başladı.
Ancak İsrail-Filistin meselesinin tarihlerinin kısa sürede ortaya çıkması, uzun vadeyi pek kapsayabileceğini söylemek mümkün; İsrail birbirini takip eden Hamas liderlerini öldürürken, kadın-çocuk kayıtlarını yapmıyor. Gazze’yi bombalarla taş devrimine döndüren Netenyahu hükümeti, bölgedeki kurşunla Hamas’a ve Filistin direnişine sempatiyi artırıyor. Özellikle Filistin meselesine yönelik gelişmelerin Batı ülkelerindeki artışı muazzam; Mesela İngiltere’de mevcut İşçi Partisi’nin üyesi olan Başbakan Keir Starmer İngiliz milletvekili Zarah Sultana’nın “savaş suçu işleyen İsrail’e silah satışını kesecek misiniz?” sorusuna muhatap geçen hafta kaldı. Starmer’ın bu süreçteki kısa “hayır” dengesi, sosyal demokrat bir iktidarın yaşadığı insanlığın suçları karşısında çaresizliğini de ortaya koymuş durumda aslında. Filistinlilerin Gazze’de, şimdilerde Lübnanlıların ülkesinde yaşadığı İsrail zulmü o kadar büyük ki, Batı demokrasileri geleneksel İsrail yanlısı politikalarda zorlanmaya bile başlandı. Batı’da geleneksel İsrail yanlısı politikalar için direnen yapıları protesto edenlerin sayısı her geçen gün artıyor. Sadece bir yıl önce Batı’da kimse Filistin meselesiyle ilgilenmezken, şimdi onbinler kefiyelerle sokaklarda.
İran’da daha iyi vakit geçiremezsiniz. Deyim yerindeyse, İran “elini kirletmeden”, vekil güçler İsrail’e meydan okuyordu. İsrail yönetimi, savaş suçları işleyerek de olsa, İran’ın Hizbullah ve Hamas’ın “direniş eksenlerini” -şimdilik- büyük ölçüde kırdığı görüldü. Tahran ve Tel Aviv buna iyi bir örnek. İranlılar’ın bu doğrudan çatışma sürecindeki temkinli tavrı da hem ülke içinde, hem de kendisinin dışında “eksi” yazmakta. 7 Ekim’den sonraki bir yılda İran, yıllar boyu çaba sarf ettiği ya da “güçlü, mağduriyet ve mağrur” gösterisini büyük ölçüde kaybetti; Tahran’ın ortasındaki Hamas’ın siyasi liderinin varlığından, Hizbullah’ın başına geçen herkes birbirinin ardına suikaste kurban gitmesi, Tahran’daki molla rejiminin -eğer varsaitibarını yerle bir olmuş durumda. Bir de bunlara Molla mevzuatının ülkesi içinde karşı karşıya olduğu gizliliksizliği da değiştirmesi gerekmiyor elbette. İran’ın adı yakın ve orta vadede çok zor gibi. Uzun vadede insanları tahmin etmek pek mümkün değil.
Arap ülkelerinin yaşanan insanlık dramlarına karşı özgürlükleri ise altı çizilerek mevcut durumdaki bölge halkları tarafından. Araplar, İsrail ile İran’ın birbirlerini hırpalamasını biraz da keyifle izleyenler gibiler; Bu hırpalama Filistinin parçacıklarını temizleyebilir da olsa. Nitekim Suudi Veliaht Prensi’nin ABD Dışişleri Bakanı Blinken’le yaptığı görüşmede “Filistin meselesi benim umurumda değil. Ancak ülkenin oranlarının büyük çoğunluğunun yaşımdan az. Bunların umurunda” sözleriyle tüm Arapların dinlenmesini gösteriyor; “Filistin’e sahip çıkıyor gibi yap, ama her şeye hiç bakma…”
7 Ekim’den bu yana ABD yönetiminin İsrail’in soykırma varan operasyonlarının yanında “kayıtsız koşulsuz” durması, bu durmaya Avrupa’nın büyük ülkelerinin de ayrılmaları, Batı’nın güney küreselle arasını oldukça açık görünüyor. Ancak bu imaj meselesini bir noktada birleştirerek, Washington’un kendi çıkarları açısından “kazanan tarafında” olduğunu söylemek mümkün. oyunu ki; ABD yönetimi hemen onun siyasi değerlendirme ya da raporunda, uluslararası kararda kabul ettiği, “küresel ükümdarlığına” asıl tehdit olarak Çİn’i takviyesi saklamıyor. Ukrayna savaşında Rusya’nın, Ortadoğu kaosuyla da İran’ın hırpalanması, Çin’in yalnızlaşmasına da yol gösteriliyor. Washington’un orta uzun süreli olan muradı da bu zaten; Çin-Rusya-İran eksini kırmak. Ancak ABD yönetimini oluşturmak amaca ulaşmakken, o çok öğündüğü demokrasisini desteklemek üzere. Artık sadece Ortadoğu’nun, Ukrayna’nın, hatta Avrupa’nın geleceği değil, ABD Demokrasinin geleceği de tartışılıyor. Bir tablonun/ düzeninin, kendi yapısının güvenliğini kaybetmesi kadar kötü ne olabilir?
Türkiye’deki AK Parti iktidarının 7 Ekim saldırısının ardından geçen bir yıllık dönemde “kaybedenler” sınıfına yazmak mümkün; Petrolün Filistinliyi kurtarma konusunda Ankara’nın hemen hiç bir etkisi yoktu, atılan hamasi nutuklara rağmen somut bir şekilde ortaya çıktı. Bu, güzel görünmesi için etkisiz kesimini kullanabileceğiniz anlamına gelir.
Özellikle Hamas liderlerinden İsmail Haniye’nin tedavisi sürüyor, Ankara’nın Hamas üzerindeki etkileri de sürüyordu. Hamas’ın tek hakimi ülkedeki Yahya Sinwar İran’a daha yakın duran bir isim. Ankara’daki katılımcıların Sünni Haniye için attıkları nutuklar ve bir günlük yas ilanını, Şii direniş liderlerinden Hizbullah’ın başındaki Nasrallah için yapmamış oldukları da ayrıca “mezhepçi politika” bakış açısı sadece bölgede değil, dünyada da yapılmadı. Filistinliler yalnız, çok yalnız; Ancak direnişleri muazzam. İstediğiniz kadar bilgiye sahip olabilirsiniz…