Ertuğrul Türkoğlu: Türklerin Geçirdikleri Büyük Dönüşümler ve Cumhuriyet – Habererk, Güncel Son Dakika Haberleri

Ertuğrul Türkoğlu: Türklerin Geçirdikleri Büyük Dönüşümler ve Cumhuriyet – Habererk, Güncel Son Dakika Haberleri
Yayınlama: 30.10.2024
3
A+
A-

Türkler, şartların zorlaştığı ve fırsat görüldüğünde, varlıklarını sürdürebilmek ve geliştirebilmek için dönüştürebilme yeteneğine sahiptir. Türkler ormanlarda avcılık ve toplayıcılık yaparken geyiği evcilleştirerek hayvancılığa katıldı. Hayvan yetiştirmek, avlamaktan daha kolaydı. Riski daha azdı. En önemlisi daha karlıydı. Geyik temini için steplerin ormanlardan daha uygun olduğu farklarında, toplanan yıllarda yaşadıkları ormanları terk ederek steplere yani bozkırlara yerleştiler. Bozkırlarda ve koyun yetiştiriciliğinin, geyikten daha verimli olduğu idrak edildiklerinde ve koyun yetiştiriciliğine yetiştirilmektedir.

Bu ifadelerimizden bozulmaki bütün Türklerin aynı anda, hepsini, hep beraber yaptığı düşünülmesin. Geniş kitleler, geyik yetiştirmeye başlayan küçük bir kapsamlı sonuç kapsamı gördükten sonra hayvan yetiştirmeye başladı. Türkler ormanları hep birlikte terk edilmedi. Büyük kitleler, bozkırlarda yaşanabildiğini gözlemlemeye başladıktan sonra alıştıkları hayattan vaz geçti. Avcılık ve toplayıcılık yapmakta ve ormanda yaşamakta ısrar edenler, yani şartlara uyum sağlayamayanlar yok oldu gitti.

Türkler ormandayken 10-15 kişilik gruplar halinde yaşıyorlardı. Bu yaşam tarzını adımlarda sürdürdüklerinde kalabalık düşmanlar ve vahşi hayvanlar yüzünden yok olacaklarını anlayınca boylar ve budunlar oluştular. Zaman zaman, oğlan ve budunların, eş güdüm içinde hareket etme ve aralarındaki sorunların büyümesinden kopmadan ayrılması, en basit ve ilkel şekliyle durumu doğurdu. Bozkır halklarının hepsi gibi bağımsızlığına bağlılığı olan Türklerin çoğu, başlangıçta otoriterlik yoluyla girmeyi kabul etmediler. Merkezlerden uzak coğrafyalara göçtüler. Devletsizler yaşadılar ve bundan övünç duydular. Fakat devlet kuranları güçlendi, zenginleşti ve çoğaldı. Devletsiz olanlar ya ilerleyen süreçte devlet kuranlarına katıldılar ya da yok oldular.

Türklerin kurdukları ilk devletler, göçebe imparatorluklarıydı. Merkezi otorite zayıftı. Devlete ait topraklar, hanedan üyeler tarafından bölünerek yönetiliyordu. Horasan, Maveraünnehir ve İran’a gelen Türkler, devletlerinin mevcut yapılarıyla bu memleketlerde uzun süre hakimiyet kurmanın mümkün olmadığından görüldünde, yeniden yapıldılar. İlk kez doğrudan hakana bağlı olan düzenli merkez ordular teşkilatı yaptılar. Selçuklu, Karahanlı ve Gazneli gibi imparatorluklar bu sayede güçlendi.

Yerleşik hayata geçen Türkler, bir orman ve bozkır dini olan Gök Tanrı inancını yayıldıkları coğrafyalardaki en popüler dini benimsiyorlardı. Budizm’i, Maniciliği, Hıristiyanlığı ve çeşitli Çin dinlerini kabul eden Türkler önce uysallaşarak savaşçılıklarını yeniden kazandıktan sonra asimile oluyorlardı.

Türklerin binlerce yıldır inandıkları Gök Tanrısından vazgeçip İslam’ı kabul etmesi de hayati bir dönüşümdür. İslam’ın, Allah’ın sözünü ve dininin onu yerde duyurma inancıyla, Türklerin kahramanlıkları ve aksiyon güçlerinin birleşince nizamı alem, kızıl elma ve ilahi kelimetullah da denilen ”Türk cihan hakimiyeti mefkuresi” doğmuştur. Tabiri caizse İslam aşısı Türkleri coşturdu, hareketlendi.

Türkler 16. Yüzyıldan itibaren dinamizmini, aksiyon güçlerini ve değişimlere intibak etme kabiliyetlerini kaybetmeye başladı. Türk yurtları birer birer işgal edilerek sömürgeleştirildi. Türkler, teknolojik devrime ve sanayileşmeyi uzak kalınca daha da fakirleştiler, cehaletin ve yokluğun payına düştüler. 20. Yüzyılın başında; Bakırı bulan, ilk bakır silahları yapan, bununla yetinmeyip tunçtan ve demirden daha güçlü silahlar yaparak fark yaratan Türkler, diğer büyük uluslardan bağımsız yıl geride kaldı. Bağımsız tek Türk devleti olan Osmanlı cihan harbinde yenilenmiş, Anadolu işgal edilmişti.

Verilen milli mücadeleden sonra sağlığın bozulmasının kaldırılıp, cumhuriyet rejimine geçilmesi de şartların getirdiği bir dönüşümdür. Değişmeyi başaramayan yapılar statik hâle gelirler, katılaşırlar, hareket kabiliyetlerini yitirerek yok olurlar. Sakaların ve Hunların hüküm sürdükleri dönemde Mısır’da Firavun devletleri, Mezopotamya’da Asur, Babil, Elam ve Sümer devletleri vardı. Bunlar, o günkü medeniyete anlamlı katkılar sağlamışlar, zaferler kazanmışlar, güçlü yapılanmalardı. Gereken dönüşümleri başaramayanlar, yenileyemediler. Önce devletler yıkıldı, sonra devletleri kuran halklar, diğer halkların içinde eriyip kayboldu. Türk milletinin o topluluklardan farkı, dinamizmidir, kendini yenileyebilme gücüdür. Bu sayede bugün vardır.

Osmanlı hanedanı, milletimize büyük hizmet etti. 600 yılı aşkın süre varlığını sürdüren Osmanlı, en muhteşem Türk devletidir. Ama gelinen yerde monarşiyle devam imkanı kalmadığından cumhuriyet kuruldu. Osmanlının özellikle son iki yüz yılında ayakta kalabilmek için modernleşme çabalarıyla geçememiş de başarılı olunamamıştır. Milli Mücadele verilmeseydi Türkler Orta Anadolu ve Karadeniz’e hapsedileceklerdi. Kan kaybı devam edecekti. Zaferden sonra eski rejime devam etseydi zorunlu olan dönüşümler yapılamayacaktı. Mustafa Kemal ve arkadaşları bu nedenle cumhuriyeti benimsediler. Artık Osmanlı hanedanı yönetimde saklama haklarının doğal olarak adı da değiştirildi.

Osmanlı tarihi sahnesinden çekildiğinde ”hasta adamdı”, yarı sömürgeydi. Lozan’da kapitülasyonları değiştirme, Osmanlı’nın borçlarını kesme ve liranın bazında vadelendirilmesini sağlayarak ekonomik bağımsızlığın temellerini atan cumhuriyet, Türkler için taze ve yeni bir başlangıçtır. Bugün Türk milleti de Türkiye Cumhuriyeti de yüz yıl öncesinden çok daha iyi durumda. Yedi tane bağımsız Türk devleti kendi ayaklarının üzerinde duruyor. Ama hala büyük sorunlarımız, handikaplarımız var. Dijital devrime dahil edilemez ve savunma sanayinde yakaladığımız başarıyı diğer sektörlerde tekrarlayamazsak ve en önemlisi yüksek teknoloji üretmeye başlayamazsak geri kalmamız mukadder.

Kaynak

Viyanablog Sitesinin Kurucusuyum.