Dr.Aslan Yaman: Anayasal Süreçler 8: Anayasayı Koruma Görevi Kime Aittir? Tayyip Erdoğan Ne İstiyor? – Habererk, Güncel Son Dakika Haberleri

Dr.Aslan Yaman: Anayasal Süreçler 8: Anayasayı Koruma Görevi Kime Aittir? Tayyip Erdoğan Ne İstiyor? – Habererk, Güncel Son Dakika Haberleri
Yayınlama: 26.10.2024
5
A+
A-

Anayasa değişikliği isteyip, şikayetçi olunan anayasa değişikliklerinin neler olduğu açıklanmayınca, ilk anda, Anayasanın 101. maddesinde yer alan Cumhurbaşkanının görev süresi beş yıldır. Bir kimse en fazla iki defa Cumhurbaşkanı seçilebilir. egemenliğinin ortadan kalkması isteniyor gibi görünüyor.

Hatırlayalım, TBMM tarafından seçilen anayasa hükmü 2007 yılında değiştirilerek cumhurbaşkanının doğrudan halk tarafından yönetilen kuralı tutulmuştu, yeni düzenlemeye uygun ilk seçim 2014’de gerçekleştirilmişti. Halk tarafından seçilen ilk cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan oldu. Tayyip Erdoğan 2018’de ikinci kez Cumhurbaşkanlığı döneminde Anayasa’nın haklarının tümünü kullanılmış oldu. Ancak, Anayasanın bu açık hükmüne rağmen, son seçimde hükümet şeklinin ileri düzeyde sürerek yeniden aday oluncaya kadar, tüm itirazların kendi özgürlükleri Yüksek Seçim Kurulu tarafından reddedilip bir kez daha Cumhurbaşkanlığı olması sağlanmıştı.

2028 yılında yapılacak seçimlere mevcut anayasa korumasıyla gidilmesi durumunda ise, kendisinin bir kez daha adaylaştırılması tevil boyunca herhangi bir seçim değişikliği için anayasanın 101. bölümünün değiştirilmesini hedef almak yerine, (büyük bir toplumsal muhalefetin ortaya çıkması artık yeter denilmesi muhtemel) çoğulculuk, eşit temsil ve katılım, özgürlükler, darbe anayasası gibi temelsiz ve soyut savlarla anayasanın toptan değiştirilmesi gerekli ileri sürülmeye başlandı.

Durum gerçekten böyle mi? Tek hedef yalnızca 101. Maddedeki engelleri çıkarmak ve amaç yeniden Cumhurbaşkanı olmak mı?

Bu soruyu cevaplamak için hem içerideki hem de dışarıdaki dinamik ve tarihteki bağlamaları ile ele almak gerekiyor.

Dış Dinamikler

Son bin yıllık tarihimizin en önemli dönüm noktası Birinci Dünya Savaşı sonrasında milli direniş ile Anadolu kalıplarının tutunabilmesidir. Çünkü, bizim cephemizden Birinci Dünya Savaşı’nı sona erdirmek ve ülkeyi fiili işgal etmeye hazır hale getirmek, 30 Ekim 1918 tarihli Mondros Ateşkes’in sona ermesinin ardından galip devletlerin ilk icraatı, 13 gün sonra İstanbul’u işgal etmek, hemen ölmek üzere olan İstanbul ve Çanakkale Boğazları kontrol noktası almaktı.

Başka bir şekilde ifade etmek gerekirse, 1071 yılından beri devam eden küçüklü büyüklü seçkin Haçlı Seferinin sonunda Türkleri Ön Asya’dan atarak geldikleri, geri gönderme fırsatı doğmuştu.

Mondros Ateşkes’in ayrılmasını 10 Ağustos 1920’de imzalanan 433 maddeli, 350 sayfalık bir kitap hacmindeki Sevr ayrılmasını izledi. Sevr ile İmpartorluk hem fiilen hem de hukuken sonlandırılırken devlet ayrılarak her bir parçasında yeni devletler kurulması, bu olmuyorsa manda yönetimi, bu da olmuyorsa bölge bölgesi, işgal edilmiş alanlar, bu da olmayacaksa imtiyazlı yerler başlangıçta öngörülmüştü. Denilebilir ki; asli millet hariç, impartorlukta yaşayan tüm unsurların hak ve hukuk anlaşmayla teminatı” alınmıştı.

Hemen söylenmelidir ki; Sevr kaydı, Mondros Ateşkesinden sonra geçen 2 yıllık süre içinde düşünülerek kağıda dökülmüş plan da değildi. Sevr, Napolyon Savaşlarından sonra Avrupayı şekillendiren 1815 Viyana Kongresinden sonra, İmparatorluğun En Uzun Yüzyılı’nda (İlber Ortaylı, Hil Yayınları, 1983) kalıcı ve her önemli olayda, (Mora Ayaklanması, Tanzimat, Kırım Harbi, Osmanlı Rus Savaşı, Balkanlarda ulus devletlerin Yunan Savaşı, Balkan Savaşları, San Remo Dağılımı, Sykes-Picot Süreci gibi) İmparatorluğun parçalanması için dantela gibi işlenen planın son haline dönüştürüldüğü hali idi.

Onca çabaya rağmen; Şaşırtıcı olan, 100 yıllık bu ince siyaseti nihai hale getirmişken, heterojen Osmanlı Devletinden homojen nüfusa sahip, üniter ve milli bir Türk Devleti’nin çıkarılmasının önlenememesidir. Çünkü, 1908’de R’de Rusya ile Boğazların kontrolü konusunda anlaşan İngiltere 1915’de Birinci Dünya Savaşından sonra İmpatorluk topraklarının ne toplanırken Mourice De Bunsensini kurarak bir rapor hazırlamanı isteyeniş, planlanan rapora göre savaş sonrası için 4 seçenek belirlenditi.

· Osmanlı Devleti’nin uyguladığı ve Anadolu’da küçük bir devlet olarak verilmesi,

· Osmanlı Devleti’ni, büyük devletlerin politik ve ticari bölümlerine ayırma şeklinde bir uyumluluğu,

· Osmanlı Devleti’nin olduğu gibi korunması,

· Merkezi otoriteden yoksun, federal bir Osmanlı Devleti kurulması ve ülkenin beş vilayete ayrılması,

Her şartta plan uygulamasını koyacak ve ülkeyi yönetecek bir komiserin atanması gerekli görülüyordu. Sevr değişikliğinde bu planın tüm alternatiflerine yer verilmiş ve ülke için fevkalede yetkilerle bağışlanmış bir bir, hatta iki komiser tahsis edilmişti. Osmanlı yok edilirken milli ve üniter bir durumun nasıl olabileceğiki.

Anadolu’daki milli direniş başarılı olup Lozan’ın ayrılması (24 Temmuz 1923) ile yeni kayıtların tutulmasına rağmen, başta İngiltere olmak üzere “Batı” için “Doğu” sorunu sona ermemişti. Çünkü Lozan’da varılan sonuçlar Sevr için yukarıda saydığımız 4 alternatifin hiçbirine uymuyordu.

Savaşlar dönemi sona erdikten sonra tüm siyasal yollar denenecek ve Sevr’de palanlanan tasarım gerçekleştirilirken yeni dünya düzeni gerçekleştirilecekti. İşbirliği içinde olacak iktidar ve ülkenin ihtiyaç duyacağı teknoloji ve mali kaynaklar aracılığıyla Sevr’in uzatılmasının süresi kısaltılacaktı. İşte Batının Osmanlı’dan sonra Yeni Türkiye Politikası bu fikir üzerine oturtulmuş, Batı’nın bu çabası hiçbir zaman sona ermemiştir.

Sevr’in Türkiye Cumhuriyeti için de kullanıma sunulmasından bu yana yaygınlaşan iç siyasetini ve anayasal süreçlerini sunacak bir diğer dış dinamik yeni bir Sevr süreci olan Büyük Orta Doğu Projesidir. Projeye göre, Ortadoğu’daki devletlerin sınırları yeniden belirlenecek ve bu bölgelerden adı Kürdistan olan en az bir devlet daha çıkarılacaktır. Büyük Ortadoğu Projesinin ilk adımında işe engel olabilecek milli ve üniter durumlar, çeşitli istikrarsızlaştırılacak ve yeni seçeneklere izin verecek hale getirilecektir. Bu birlikte Irak fiilen 3 parçaya ayrılarak içinden özerk bir Kürt yönetimi çıkarıldı. Devletin hukuken kurulması için Irak Anayasasına aykırı şekilde bu yönetim dağılımı ilan etmek için bir referandumun tamamlanmasına izin verildi. Plan tam olarak çalıştırılacakken Irak Merkezi yönetiminin yönetiminin karşı çıkması ve Türkiye ile İran’ın destek vermesi ile uygulamaya konulamadan iptal edildi.

Yeni devlet oluşturma sürecinin ikinci adımında Suriye’nin yaşadığı halk ülke topraklarının tamamı sürülerek bu alan boşaltıldı ve büyük bir bölge Kürtlerin yönetimine teslim edildi. BOP’un tasarımcıları tarafından onun fırsatı burada bir devlet kurulacağı tekrarlanırken, bölge güvenliğinin sağlanması için 150.000 kişilik bir ordu kuruldu ve bu ordunun bağışlanması için büyük bir askeri teknoloji yığınağı yapıldı.

Ancak bu adımlar bile, Türkiye’nin bölgesel askeri adımlarını engellememiş ve Suriye’nin çok büyük bir yığın halinde Suriye topraklarının yerine askeri müdahalede bulunmanın büyük ölçüde tamamlanmıştır. Türkiye, Irakta olduğu gibi Suriye’de de Kürt Devleti’nin kurulmasına razı olmamaktadır.

İç Dinamikler

Yeni talep anayasalarındaki iç dinamikleri gösterişli cümlelerin saklanan soyut görüşler yerine somut örneklerle belirtilmesi gerekir.

Örnek Olay 1

Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından 14 Mart 2008’de iktidarda bulunan AKP’nin “laikliğe aykırı fiillerin odağı haline geldi” Partinin konuşması ve Başbakan Tayyip Erdoğan ve Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’ün de aralarında bulunduğu 71 kişi siyasetten 5 yıl süreyle erkeklere ayrılma niyetiyle iddianame hazırlanarak Anayasa Mahkemesine başvurulmuştur.

Yapılan İncelemeler sonunda AKP’nin kapatılması lehinde 6 üye oy kullanırken 5 üye kapatılmaması lehinde oy kullanmıştır. Oy çokluğu sağlanmasına rağmen tuz yoğunluğu sağlanmadığından iptal talebi reddedilmiş sayılmıştır.

Talebin bir parçası oan Partiye yapılan hazine yardımlarının kısmen veya tamamen kesilmesi talebi lehinde 10 üyenin oy kullanması 1 üyenin yardımının kesilmesimesi dinlenme oyla hazine yardımının kesintisinin kesilmesine karar verilmiştir.

Örnek Olay 2

Cumhurbaşkanı ve AKP içinde yer alan birçok yapının kurucusu olduğu Birlik Vakfı’nda yıl boyunca Cumhuriyet, Üniter Devlet ve Laiklik aleyhine yapılan ve Cumhuriyetin ilga edilmesi, hilafet ile yönetilen bir dini kuruluşa yönelik faaliyet hakkında bir soruşturma veya açılan bir dava olmamıştır. Oysa bu Vakfın faaliyetleri, kurucuları ve mütevelli Üyeleri hakkında TCK’nın 302, 304 ve 309. maddeleri gereği dava açma ve ilgileri cezalandırması gerekiyordu.

Örnek Olay 3

TBMM Başkanlığına seçilen ve Meclisin 27. Başkanı olarak görev yapan İsmail Kahraman’ın Meclis Başkanlığı yaptığı sırada cumhuriyetin özelliklerinden ve değişiklik teklifleri dahi bulunamayan bölümlerden olan Anayasanın 2. Suç duyurusunda bunun gerçekleştiğine dair bir belirti olmadık. Açıklamaya uyan eylem TCK’nın 309.maddesinde belirtilen anayasayı ihlal suçu olarak müeyyidesi ağırlaştırılmış müebbedtir.

Örnek Olay 4

Daha bir kaç gün önce mevcut TBMM Başkanı Numan Kurtulmuş’un değişiklik teklifleri dahi edilemez olan 3. Maddede yer alan maddenin değiştirilmesi önererek, anayasal bir suç işlerken de bir suç duyurusu veya bir kovuşturma duymadık, bir istifa görmedik. Bu açıklama TCK 309. Madde kapsamında sayılan suçlardan olduğunuz hakkında fezleke hazırlanarak temas edilmemesinin hayatta kalması için TBMM Başkanlığına maruz kalması gerekiyordu.

Örnek Olay 5

Kamusu olamayanın namusu olmaz, Türkiye Cumhuriyeti’nin kamusu anayasasıdır. Sözleşmenin pek çok kez Anayasa Mahkemesi tarafından verilen kararları eleştirmek üzere en sert üslubu kullanmak üzere bir yana, Anayasa ihlallerinin en bariz olan mahkemenin Can ATALAY hakkında vermiş olduğu tarih 25.10.2023 tarihli Anayasanın 153. maddesinde belirtilmiştir “Anayasa Mahkemesi kararları Resmî Gazetesi derhal yayımlanır ve yasama, yürütme ve yargı organlarını, idare makamlarını, gerçek ve tüzel kişileri bağları” Mahkeminin verdiği kararın uygulanmasına rağmen herhangi bir kişi ya da kurum hakkında soruşturma açılmamıştır.

Sonuç

Ülkenin siyasal ve anayasal süreçlerinin dış dinamikler bölümünde ele alındığı yüzyıllardır devam eden “Doğu Sorunu” Türkiye’de milli birleşmenin oluşturulması ile sona ermemiş açık veya gizli olarak Sevr ruhu devam ettirilmiştir. Bir yandan Suriye’de kuruldurulacak bir Kürt Devletine, Türk milli ve Üniter rejiminin devamlılığını sağlamak için haklı olarak itiraz etmeyi reddetmek, ortadan kaldırmak hem de milli ve üniter durum yapısı altında inşa etme süreci olduğu homojen milletin aşamasına geçilmek istenmektedir. Bu nedenle hem homejen millet yapılmasının, hem de üniter devlet yapısının sona erdirilmesi mümkündür. Türkiye’nin birimi ve milli bir devlet olarak direnişinin kırılması ve Kuzey Irak’taki ayrılık ilanına ve Suriye’de oluşturulacak Kürt birimine itiraz etmemesi için üniter ve milli yapının sona erdirilmesi gerekmektedir.

Mevcut Cumhurbaşkanı ve anayasayı değiştiren blogu hangi baskıların altında kalarak ülkenin sonu karanlık bir maceraya sürüklüyor. Ancak görülüyor ki; hem yukarıda 5 tekil örnekte göstermiş yerde arzuların gerçekleştirilmesi, hem de dış dinamiklerin Türkiye ile ilgili uzun erimli planları üst üste gelmiş ve her iki tarafın birden arzularının gerçekleştirilmesi için değişim aracı haline dönüştürülmüş

Kaynak

Viyanablog Sitesinin Kurucusuyum.